kuran-okumak-oku
" De ki: Hangi şey şahadetçe en büyüktür? De ki: ( Hak peygamber olduğuma dair) benimle sizin aranızda Allah şahittir. Bu Kur'an bana, kendisiyle sizi ve ulaştığı herkesi uyarman için vahyolundu. Yoksa siz, Allah ile beraber başka tanrılar olduğuna şahitlik mi ediyorsunuz? De ki: " Ben buna şahitlik etmem" " O ancak bir tek Allah'tır, ben sizin ortak koştuğunuz .şeylerden kesinlikle uzağım" de." ( En'âm sûresi, âyet 19 )

Maalesef; son zamanlarda, aziz kitabımız Kur'an'dan ürkme, çekinme, ondan uzak yaşama, uzak kalma furyası alabildiğince çoğalmaya başlamıştır.

Din mahfilinden tutunda, tarikat, cemaat liderleri bunu açık açık dillendirmeye başlamışlar, son sürat, Kuran'ın okunması, anlaşılması ve emirlerinin yaşanmaması için tüm çabalarını, var güçlerini ortaya dökmektedirler!..

Çünkü, ülkemiz ve milletimiz zihninde, bünyesinde gelenekçilik, klasik düşünce ve zihniyet hakimiyeti yaşandığı için, Kur'an'ın okunması, anlaşılması ve yaşanması bu kesimleri fevkalade bir şekilde tedirgin etmektedir!.. Oysa, şu alıntı yazımızda da ifade edildiği gibi:

" Elçi, resul de Kur'an'a muhataptı. Onu anlayıp anlatmak, onunla uyarıp müjdelemek, onunla ceht etmek, onu etkisiz ve eklemesiz iletmekle mükellefti. Bunu da mükemmelen yaptı.
O bize örnek olacak, biz de o örnekliği liyakatimize göre sair insanlara aksettireceğiz. O Kur'an'dan hesaba çekileceğini biliyordu. Biz de ondan hesaba çekileceğiz. .
Bu kitap kendinden geçirmeye değil, kendine getirmeye gelmiştir. Hz. Peygamber de kişileri kendi dinlerinden, ağlarından, algılarından kurtularak kendilerine gelmeye, Kur'an'a dönmeye, ona sarılmaya. ona sığınmaya çağırdı sadece. Kendine de çağırmadı. ' Bana uyun' derken, Allah'a dolayısıyla Kitap'a uyun diyordu.
Dikey irtibatı ancak Kur'an sağlar. Yatayda bu irtibatı elçi tesis eder. Yer ve çağrı olarak pergelin sabit ayağı Medine medeniyetini kuran Kur'an'a odaklanmalıdır.
Ümmileşmek Kur'an'ın yanına eklenen ve ondan eksiltilenlerin farkına varmakla olur ancak. Hz. Peygamberin derdi de davası da buydu. Korunmuş bir kaynak olarak, tek hakikat pınarı olarak, beşer üstü, kulun hilkatine uygun yeğane manifesto olarak Kur'an elimizde çok şükür.
Onunla irtibatı doğru kurduğumuzda ' ben, sen, o' yeniden " Biz" olacağız. Hadislerle Kur'an'ı kıyas edenler bırakın onu, hadise Kur'an'ı nesh ettirenler (!), peygamberi şekle indirgeyenler hangi sünnetten bahsediyorlar, bir daha düşünsünler. Zaten düşünseler bu durumlara düşülmezdi." (iktibas dergisi)

Kur'an ve sünnet ayırımı yapmak, her ilim sahibi, araştıran, okuyan ve yaşayan insana yakışmamaktadır!.. Yalnız, bir kısım hadis adı altında ortalarda dolaşan, Kur'an, akıl ve mantığın kabul edemiyeceği hususları, birilerinin hatırı için kabullenmek de doğru değildir.

Binlerce hadis vardır ki, bu hadisleri aklın ve Kur'an'ın onaylaması, bunlara " uygun"dur demesi mümkün değildir.. Bir kere, aziz peygamberimiz (sav)'in döneminde yazılmayan, tedvin edilmeyen hadisler, bir hayli uzun yıllardan sonra derlenmiş ve yazılmaya başlanmıştır..

Beşinci halife Ömer Bin Abdilazizi (ra) rahmetle ansak da, onu saygı ile selamlasak da, bu demek değildir ki, yazdırmış olduğu hadisler, hiç bir kritiğe vurulamaz diye bir kayıt ve doğru bir düşünce değildir..

Bir kere, Muaviye döneminde ortaya sürülmüş, bilhassa kendisi hakkındaki hadisleri sağlıklı, mütevatir hadis şeklinde algılamamız mümkün değildir. Yine alıntımıza dönecek olursak;

" Sayın Kaplan işe hadislerle başlanacağını, sıranın Kur'ana geleceğini söylüyor! Ama önermeyi tersten kurup doğru sonuca vardığını zannediyor. Zaten hesap Kur'an üzerine: Kur'anı aramızdan çekip almak.

Bunun için de Hz. Peygamberi ve hadislerini işe koştuklarını bilmeyen kalmadı da mesele sahibini mevzusundan ayırmak. Kur'anı hakem ve ölçü kılmak. Yoksa kimsenin Hz. Peygamberi feda etmek, görmezden gelmek, sünnetini es geçmek gibi bir lüksü de yok, haddi de olamaz.

Sapla saman karıştırılmasın yeter. Üstelik peygamberden rol çalıp peygamberliğe soyunanları, peygamberi " postacı" olmaktan kurtaracağız diyerek " robota" dönüştürenleri, bağlamından koparıp ontolojik olarak yanlış yere oturmaya çalışanları da görmemiz gerekiyor.

Bugün üretilen bir yığın " gelenek"le karşı karşıyayız. Evet, hepimiz bir gelenek üzereyiz, lakin bu " ne olsa geçer" anlamına gelmemelidir. Peygamber savunusu adına, onun önüne geçildiğini kimse fark etmiyor.

Çamur atmak en kolay işleri! Bir yaftaladı mı tama. Bir kere " sünnetsiz" dendi mi birçok kapı kapanır. Biş taşla nice kuşlar vurulur. Şeytan dahi " kıs kıs" güler. Birilerine " kıs kıs" demeleri de işin çabası. Ezcümle, "dine karşı din" olgusundan bahsediyoruz. Ali Şeriati'nin aynı isimli kitabı ve Tolstoy'un " Bir Gencin Dramı" adlı kitabındaki " Cehennem Adası" hikayesine acilen ve önemle bakıla" ( iktibas dergisi)

Tüm bu izahlardan anlıyoruz ki, Kur'an'ı sünnetten, sünneti de, Kur'an'dan ayırmak bir kere mümkün değildir. Böyle bir tatbikat cinnettir, deliliktir, akıl dışılıktır.. Ancak,

Sünnet diye diye, doksan dokuzluk tesbihle, eldeki misvakı, ayaktaki şalvarı, baştaki Grek icadı fesi, sünnet zannetmemek gerekir.

Bir kere, sünnet hayata hakim değilse, ilim ve bilime cevap vermiyorsa, günümüz dünyası Müslümanlarının tüm sorunlarını bir hamlede çözmemiş ise, bu da sünnet değildir..

Günümüz dünyasında, camilerimizde, mescidlerimiz de yaşanmakta olan manzara da bu değil midir? Camilerin, orasında, burasında yığın yığın Budist oyuncağı doksan dokuzluk tesbihler bulunmaktadır. Camide namaz kılan, Müslümanlar bu yığınları oraya, buraya fırlatarak sünneti yaşadığını zannetmektedir.

" Sayın Kaplan'ın Martin Luther'in Protestanlaşma adına yaptığını söylediği ve fakat Katoliklik ve Ortodoksluk adına yapılanların hiç anmadan , kilisenin duvarına " artık ben de İncili anlayabileceğim" yazısının yazılmış olmasını, yazısının yazılmış olmasını, bizleri Kur'an'dan ve anlamından sakındırırcasına " cıss" kabilinden sunması akıllara ziyan bir durum.
' Sen kim oluyorsun, ne haddine' diye ekliyor bir de. Ebu Cehil'in, Ebu Leheb'in bedevilerin anladığı Kur'anı-ki kendisi anlaşılsın diye indirildiğini söylüyor- biz anlamayacağız, anlayamayacağız öyle mi?
Anlamadığımız kitaptan niçin sorumlu olalım o zaman? Peygamberin anladığı ve anlattığı da Kur'an'dı. Ashabın anladığı da Kur'an. Keza inanmayanların da anlamadıktan ve fakat işlerine gelmeyen, çarklarını bozan, ağlarını yırtan, ' atalar dini ' vasfındaki uyduruk dinlerini yıkan da Kur'an...
Bunun dışında bir cümle kuran ne amaçla kurduğu kadar, kurduğu cümleden neyin anlaşıldığına da bir baksın önce. Kastından Kur'an aleyhine bir yol olmadığını zannı galip ile düşünüyoruz da sayın Kaplan'ın, istediğini istediği gibi anlayanlar bunu sünnet lehine yorumlarken, algılarken, Kur'an'ın aleyhine bir zan oluşturduklarının, ağ ördüklerinin farkında mıdırlar acaba?
Bizim Temel pire üzerine bir deney, araştırma yapıyormuş. Pirenin bir bacağını kopartmış " zıpla' demiş, pire zıplamış, bunu notlandırmış, sonra ikinci bacak üzerinden aynı işlem ve aynı sonuç. Sonra üçüncü bacak koparılınca zıpla denen pire zıplamayınca alınan not şu: " Üç bacağı koparılan pire duyamaz" Sayın Kaplan'ın ki de o hesap, mesele getirilip nereye bağlanıyor. Bir çuval incir berbat ediliyor." ( iktibas dergisi)

Netice olarak;

Tüm Müslümanlar, hayatlarını, yaşamlarını, aile, çocuk yetiştirme, şura, evlenme, meşveret, miras, takva ve tüm alanlarda, Kur'an ve mütevatir sünneti baz alarak yaşayacaklardır!..

Bunları hayata geçirmek, İslam'ı, dolu dolu yaşamak için, Kur'an ve Sünnet referans alınarak, yeni yeni ictihadlar yapılacak, 21 nci yüzyıl Müslümanlarının tüm sorunları, sıkıntıları bertaraf edilecektir.

Yeter ki, aziz Kur'an, yukarılardan indirilmiş olsun, hayatın tüm alanlarına hitap eder olsun!.. Yoksa, Kur'an yukarılarda asılı dururken, ilim adamlarımız, sadece sünneti baz alarak ictihad yapabilecekler midir?

Demek ki, Kur'an'sız bir İslam alemi, bir insanlık, bir dünya düşünmek mümkün değildir!.. Rabbimiz!.. Milletimize bu hususta akıl, fikir, şuur ihsan buyursun!.. Selam ve dua ile..

Tüm Müslümanlar, hayatlarını, yaşamlarını, aile, çocuk yetiştirme, şura, evlenme, meşveret, miras, takva ve tüm alanlarda, Kur'an ve mütevatir sünneti baz alarak yaşayacaklardır!.. Bunları hayata geçirmek, İslam'ı, dolu dolu yaşamak için, Kur'an ve Sünnet referans alınarak, yeni yeni ictihadlar yapılacak, 21 nci yüzyıl Müslümanlarının tüm sorunları, sıkıntıları bertaraf edilecektir. Yeter ki, aziz Kur'an, yukarılardan indirilmiş olsun, hayatın tüm alanlarına hitap eder olsun!.. Yoksa, Kur'an yukarılarda asılı dururken, ilim adamlarımız, sadece sünneti baz alarak ictihad yapabilecekler midir?

Yorum Gönder

Author Name

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *