Hz. Muhammed
Kalemle insana bilmediğini öğreten, onu yaratan ve ona konuşmayı öğreten Allah'a hamd olsun. Hevâ ve arzusuna göre konuşmayan,konuşması vahyedilen vahiy- den başka bir şey olmayan Muhammed'e salât ve selâm olsun.

Ey müslüman!

Peygamberini tanı! Çünkü her birimiz öldükten sonra kabrine konulacak, kabrinde ruhu bedenine iâde edilecek, kabrinde iki melek ona gelip onu oturtacak ve peygamberi hakkında onu sorguya çekecektir. Berâ b. Âzib'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

"Mü'min kul kabrine konulduğu zaman ruhu bedenine iâde edilir. Ardından iki melek yanına gelip onu oturtarak:

-Rabbin kimdir? diye sorar. Mü'min kul:

-Rabbim Allah'tır, der. İki melek:

-Dînin nedir? diye sorar. Mümin kul:

-İslâm'dır, der. İki melek:

-Size gönderilen adam hakkında ne dersin? diye sorar.

Mümin kul:

-O Allah'ın elçisidir, der. İki melek:

-Sana bunları bildiren nedir (Rabbinin Allah, dîninin İslâm ve peygamberinin Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- olduğunu nasıl bildin)? diye sorar.

Mümin kul:

-Allah'ın kitabınını okudum, ona inandım ve onu tasdik ettim, der.

Bunun üzerine gökten bir münâdi şöyle seslenir:

-Kulum doğru söyledi."

Allah'ın kitabını okuyan, Rasûlullah'ı (sav) bilir.

Birincisi: Allah'ın kitabını okuyan, Abdullah oğlu Muhammed'in , Allah'ın elçisi olduğunu bilir. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"Muhammed, Allah'ın elçisidir..."

İkincisi: Allah'ın kitabınını okuyan, Rasûlullaha îmân etmenin farz olduğunu bilir. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"Ey îmân edenler! Allah'a, elçisine, elçisine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba îmân edin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, elçilerini ve âhiret gününü inkar ederse, şüphesiz derin bir sapıklığa düşmüş olur."

Allah Teâlâ yine şöyle buyurmuştur:

"... O halde Allah’a ve O'nun sözlerine inanan elçisine, o ümmî nebiye îmân edin ve O'na uyun (Allah’a itaat olan emirlerini yerine getirin) ki doğru yolu bulasınız."1

Üçüncüsü: Allah'ın kitabını okuyan, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in risâletine (elçiliğine) îmân etmenin farz olduğunu bilir.

Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"Muhammed, yalnızca bir elçidir. Ondan önce de nice elçiler gelip geçmiştir. Şimdi o ölürse veya öldürü-lürse,siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim gerisin geriye dönerse, Allah'a asla zarar veremez.Allah,şükredenleri mükâfatlandıracaktır."

Dördüncü: Allah'ın kitabını okuyan, Muhammed'in (sav) risâletinin, bütün semâvî risâletlerin sonuncusu olduğunu, O'ndan sonra hiçbir nebi gelmeyeceğini ve nebi olduğunu iddiâ edenin yalancı olduğunu bilir. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat O, Allah'ın elçisi ve nebilerin sonuncusudur (O'ndan sonra kıyâmet gününe kadar nebi gelmeyecektir).Allah, (amellerinizden gizli-saklı) her şeyi en iyi bilendir."

Beşincisi: Allah'ın kitabını okuyan, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in risâletinin, bütün semâvî risâletlerin hükmünü ortadan kaldırdığını ve Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in gönderilişinden sonra hiçbirisiyle amel edilemeyeceğini bilir. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"(Ey Nebi!) Sana da o Kitab'ı (Kur'an'ı) hak, önündeki kitapları doğrulayıcı, onları gözetici olarak indirdik. Artık aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet ve sana gelen haktan ayrılıp da onların arzularına uyma. (Ey ümmetler!) Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol koyduk..."

Allah Teâlâ yine şöyle buyurmuştur:

"Sen dinlerine uymadıkça Yahudiler ve Hıristiyanlar asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Allah'ın yolu asıl doğru yoldur. Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah'tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır."1

Ebû Hureyre'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

"Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemîn olsun ki, (gönderilmiş olduğum) bu ümmetten yahûdi olsun, hıristiyan olsun, her kim beni(m elçiliğimi) işitir de sonra gönderildiğim dîne îmân etmeden ölürse, o cehennem halkındandır."2

Abdullah b.Sâbit'ten -Allah ondan râzı olsun- rivâyet

olunduğuna göre, Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
"Nefsim elinde olan Allah'a yemîn olsun ki, şayet Musa sizin aranızda olsaydı, sonra O'na (onun şeriatına) tâbi olup beni terk etseydiniz, sapıtanlardan (hak yoldan sapmış) olurdunuz. Siz, ümmetlerden yana benim nasibimsiniz, ben de sizin nebilerden yana nasibinizim."

Abdullah b. Câbir'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

"Nefsim elinde olan Allah'a yemîn olsun ki, şayet Musa hayatta olsaydı, O'nun bile bana tâbi olmaktan başka bir yolu olmazdı (yani benim şeriatıma uymaktan başka hakkı yoktur. Çünkü onun şeriatı benim şeriatımla neshedilmiştir.)"

Altıncısı: Allah'ın kitabını okuyan, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemi sevmenin farz olduğunu bilir. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"(Ey Nebi! Onlara) De ki: Eğer babalarınız, oğulları-nız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, size Allah'tan, O'nun elçisinden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun! Allah, fasıklar topluluğunu doğru yola erdirmez."

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'i sevmek, Allah'a îmânın geçerli olmasının bir şartıdır. Enes b. Mâlik'ten -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

"Biriniz, beni çocuğundan, babasından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe, (tam anlamıyla) îmân etmiş olmaz."

Rasûlullah'ı sevmeyen, Allah'a îmânın tadını alamamıştır. Enes b. Mâlik'ten rivâyet olunduğuna göre, Nebi şöyle buyurmuştur:

"Üç haslet vardır ki, bunlar kimde bulunursa, o kimse îmânın tadını almıştır: Allah'ı ve elçisini, onların dışındaki her şeyden daha çok sevmek, sevdiği kimseyi ancak Allah için sevmek ve ateşe atılmaktan hoşlanma-dığı gibi, tekrar küfre geri dönmekten hoşlanmamak."1

Yedincisi: Allah'ın kitabını okuyan, Muhammed'e (sav) itaat etmenin farz olduğunu bilir. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"Ey îmân edenler! (Emir ve yasaklarını yerine getirmek sûretiyle) Allah'a ve elçisine itaat edin ve (Kur'an'ı) dinlediğiniz hâlde ondan yüz çevirmeyin. İşitmedikleri hâlde, 'işittik' diyenler gibi de olmayın."

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in risâletine îmân edenin, O'na itaat etmesi gerekir. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"Biz, hiçbir elçiyi Allah'ın izniyle itaat edilmekten başka bir gâye ile göndermedik."

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e itaat eden, Allah'a itaat etmiş gibidir. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"Kim, elçiye itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim de (Allah ve elçisine itaat etmekten) yüz çevirirse, (bilmelisin ki ey elçi!) Biz, seni onların üzerine bir gözetleyici olarak göndermedik."

Ebû Hureyre'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

"Kim bana itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim de bana isyan ederse, Allah’a isyan etmiş olur. Kim emirime itaat ederse, bana itaat etmiş olur. Kim de emirime isyan ederse, bana isyan etmiş olur."

Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'e itaat eden, doğru yolu bulmuştur. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"(Ey Nebi! İnsanlara) De ki: Allah'a itaat edin, elçiye itaat edin.Eğer yüz çevirirseniz,bilin ki onun sorumluluğu kendisine yüklenen, sizin sorumluluğunuz da size yükle-nendir. Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. Elçiye düşen, apaçık bir tebliğden başkası değildir."

Dünyada O'na karşı gelen, dîn gününde O'na itaat etmeyi temennî edecektir. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"O gün yüzleri ateşte çevrilirken: Ne olurdu keşke Allah'a itaat etseydik, elçiye de itaat etseydik, derler."

Sekizincisi: Allah'ın kitabını okuyan, Rasûlullah'ın söz, fiil ve takrirlerinden oluşan sünnetine uymanın farz olduğunu bilir.

"... O halde Allah’a ve O'nun sözlerine inanan elçisine, o ümmî nebiye îmân edin ve O'na uyun (Allah’a itaat olan emirlerini yerine getirin) ki doğru yolu bulasınız."2

Allah'ı seven, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünnetine uyar. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"(Ey Nebi!) De ki: Allah'ı gerçekten seviyorsanız, bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah, (mü'min kullarının günahlarını) çok bağışlayıcı ve (onlara) çok merhametlidir."1

Dokuzuncusu: Allah'ın kitabını okuyan, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in emir ve yasaklarına göre hareket etmenin farz olduğunu bilir. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"Elçi (Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-) size neyi verdiyse (hüküm olarak neyi meşrû kıldıysa) onu hemen alın, neyi de (almaktan veya yapmaktan) yasakla-dıysa ondan hemen vazgeçin. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz ki Allah'ın azabı çetindir."

Onuncusu: Allah'ın kitabını okuyan, Rasûlullah'ın emrine aykırı davranmanın haram olduğunu bilir. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"...O'nun (Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in) emrine aykırı hareket edenler, (kalplerine küfür, münâfıklık, bid'at fitnesi veya dünyada öldürülmek, had cezâsı uygulanmak, hapsedilmek veyahut da başka âcil bir ceza ile cezalandırılmak sûretiyle) başlarına bir belânın gelmesinden veya kendilerine acıklı bir azabın isabet etmesinden sakınsınlar."

Onbirincisi: Allah'ın kitabını okuyan, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e aykırı hareket etmenin, O'nun söz ve fiillerine karşı direnip inatlaşmanın haram olduğunu bilir. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"Kim, kendisine doğru yol (hak) belli olduktan sonra elçiye aykırı davranır ve mü'minlerin yolundan başka bir yolu izlerse, onu o yöneldiği şeyle başbaşa bırakırız ve onu cehenneme sokarız. Orası, ne kötü bir dönüş yeridir."

Onikincisi: Allah'ın kitabını okuyan, dîni, kendisi, âile halkı, yakınları, ashâbı ve kendisine tâbi olanlar konusunda Rasulullaha eziyet etmenin haram olduğunu bilir. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

Nisâ Sûresi: 115"Şüphesiz Allah'a ve elçisine eziyet edenlere, Allah dünya ve âhirette lânet etmiş ve onlara aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır."

Allah Teâlâ yine şöyle buyurmuştur:

"Onlardan (münâfıklardan) nebiyi inciten ve: 'O (her söyleneni dinleyen) bir kulaktır' diyen kimseler de vardır.(Ey Nebi!) De ki: O, sizin için bir hayır kulağıdır ki Allah'a inanır ve mü'minleri tasdik eder.O, içinizden îmân edenler için bir rahmettir. Allah'ın elçisine eziyet edenler için acıklı bir azap vardır."

Yine başka bir âyette şöyle buyurmuştur:

"(Ey Nebi!) Eğer onlara (sen ve ashâbınla) niçin alay ettiklerini sorarsan,‘bizler sadece lafa dalmış, şakalaşıyorduk’ derler. (Ey Nebi! Onlara) de ki: Siz, Allah ile O’nun âyetleri ile ve O’nun elçisi ile mi alay ediyordunuz? Boşuna özür dilemeyin. Çünkü siz, îmân ettikten sonra (tekrar) kâfir oldunuz. Sizden (tevbe eden) bir topluluğu bağışlasak bile, başka bir topluluğa da suçlu olduklarından dolayı azap edeceğiz."

Onüçüncüsü: Allah'ın kitabını okuyan, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in söz, fiil ve takrirlerinde masumiyetine îmân etmenin farz olduğunu bilir. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:"O (Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-) hevâ ve arzusuna göre konuşmaz. O (Kur'an ve sünnet), vahyedilen vahiyden başka bir şey değildir."

Allah Teâlâ yine şöyle buyurmuştur:"Eğer O (Muhammed) bizim adımıza birtakım sözler uydurmuş olsaydı, O'nu elimizle yakalar, sonra da onun şah damarını mutlaka keserdik. O zaman hiçbiriniz buna engel olamazdınız."

Allah Teâlâ, âlimlerin aksine, Rasûlullah - sallallahu aleyhi ve sellem-'i, fiillerinde hataya düşmekten, dalâletten ve bâtıldan korumuştur. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"... O halde Allah’a ve O'nun sözlerine inanan elçisine, o ümmî nebiye îmân edin ve O'na uyun (Allah’a itaat olan emirlerini yerine getirin) ki doğru yolu bulasınız."

Allah Teâlâ yine şöyle buyurmuştur:"(Ey Nebi!) De ki: Allah'ı gerçekten seviyorsanız, bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah, (mü'min kullarının günahlarını) çok bağışlayıcı ve (onlara) çok merhametlidir."

Mâlik b. el-Huveyris'ten rivâyet olunduğuna göre Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

"Beni namaz kılarken gördüğünüz şekilde namaz kılın."

Câbir'den rivâyet olunduğuna göre Nebi (sav) şöyle buyurmuştur:

"Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'i şöyle derken işittim:

-Hac ile ilgili ibâdetlerinizi benden alın (hac menâsikini benim yaptığım şekilde yapın). Çünkü bilemi-yorum, belki bu haccımdan sonra bir daha hac yapamayacağım."

Allah Teâlâ,Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'i takririnde korumuştur. Zirâ O, âlimlerin aksine, hiçbir bâtılı onaylamamış ve hiçbir münker karşısında da susmamıştır. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"Ey elçi! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer (bu görevini) yapmayacak olursan, O'nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şüphesiz ki Allah, kâfir olan bir topluluğu doğru yola erdirmez."

Allah'ın kitabını okuyan, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'i yüceltmenin ve O'na saygı göstermenin farz olduğunu bilir. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"Ki, Allah’a ve elçisine îmân edesiniz, O'na yardım edesiniz ve saygı gösteresiniz. Sabah-akşam O'nu tesbih edesiniz."

Allah'ın kitabını okuyan, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'i yüceltmenin ve O'na saygı göstermenin alâmetlerini bilir. Çünkü Allah Teâlâ bunu insanların zevklerine ve görüşlerine bırakmamıştır.

Hz Muhammed Rahmet
Birinci alâmet: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in söz ve fiilini yüceltmektir. Buna göre hiç kimsenin sözü ve fiili, O'nun sözü ve fiilinin önüne geçirilemez. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"Ey îmân edenler! (Söz ve fiille) Allah'ın ve elçisinin önüne geçmeyin. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir."

İkinci alâmet: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in söz ve fiilini yüceltmektir. Buna göre O'nun söz ve fiilinden başkasının söz ve fiili tercih edilemez. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"Allah ve elçisi, herhangi bir meselede hüküm verdikten sonra, hiçbir erkek ve kadın mü'minin, o konuda başka bir tercihte bulunma (Allah ve elçisinin hükmüne aykırı hareket etme) hakları yoktur.Kim, Allah’a ve elçisine karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş (doğru yoldan uzaklaşmış) olur."

Üçüncü alâmet: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in emrini yüceltmektir. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"... O'nun (Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- 'in) emrine aykırı hareket edenler, (kalplerine küfür, münâfıklık, bid'at fitnesi veya dünyada öldürülmek, had cezâsı uygulanmak, hapsedilmek veyahut da başka âcil bir ceza ile cezalandırılmak sûretiyle) başlarına bir belânın gelmesinden veya kendilerine acıklı bir azabın isabet etmesinden sakınsınlar."

Dördüncü alâmet: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in nehyini yüceltmektir. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"O gün (kıyamet günü), Allah'ı inkâr edip elçiye (emrine aykırı hareket edip ona) isyan edenler, yer yarılıp içine girmeyi (ve toprak olmayı) isterler (temennî ederler). Buna rağmen onlar (içlerinde) Allah'tan hiçbir söz gizleyemezler."2

Beşinci alâmet: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in hadisini yüceltmektir. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"Ey îmân edenler! (Kendisine hitap ederken) sesle-rinizi Nebinin sesinin üzerine yükseltmeyin.Birbirinize bağırdığınız gibi, O'na yüksek sesle bağırmayın. Yoksa siz farkında olmadan amelleriniz boşa gidiverir."

Altıncı alâmet: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünnetini yüceltmek ve ona sımsıkı sarılmaktır. Irbâd b. Sâriye'den rivâyet olunduğuna göre Nebi (sav) şöyle buyurmuştur:

"Sizden kim benden sonra yaşarsa, (dînde) çok ihtilaflar görecektir.(Dîne sonradan sokulan) yeniliklerden sakının. Zirâ (dîne sonradan sokulan) yenilikler dalâlettir. Bu sebeple sizden kim onlara yetişirse, benim sünnetime ve benden sonraki doğru yolu bulmuş râşid halîfelerimin sünnetine sarılsın. Azı dişlerinizle ısırırcasına onlara sarılın."1

Yedinci alâmet: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in adını zikrettikçe veya adı zikredildikçe O'na salâtta bulunmaktır. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"Muhakkak ki Allah ve O'nun melekleri, Nebiye salât ederler. Ey îmân edenler! Siz de O'na salât edin ve O'na tam bir içtenlikle (İslâm'ın selâmı ile) selâm verin."1

Ebû Hureyre'den rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah'ın şöyle buyurmuştur:

"Yanında adım anıldığı halde bana salâtta bulunmayan adamın burnu yere sürünsün."

Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'e salâtın şekli vahiyle belirlenmiştir. Zirâ Nebi, salâtın şeklini insanların zevklerine veya görüşlerine bırakmamıştır. Ebu Mes'ud el-Ensârî'den rivâyet olunduğuna göre o şöyle demiştir:

"Biz, Sa'd b. Ubâde'nin meclisinde iken Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- yanımıza geldi. Beşir b. Sa'd ona şöyle dedi:

-Ey Allah'ın elçisi! Allah Teâlâ bize sana salâtta bulunmamızı emretti. Peki sana nasıl salâtta bulunalım?

Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bir süre sustu. Biz, Beşir'in O'na soru sormamasını temennî ettik. Sonra Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

-Şöyle söyleyin: Allahım! İbrahim’in âilesini meleklerinin yanında methettiğin gibi, Muhammed’i ve âilesini de meleklerinin yanında methet. İbrahim’in âilesini mübârek kıldığın gibi, Muhammed’i ve âilesini de mübârek kıl. Şüphesiz ki sen, çok övülensin, şeref sahibisin. Selâm ise bildiğiniz gibidir."

Allah'ın kitabını okuyan, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in kendisine bir fayda sağlama veya kendisinden bir zararı uzaklaştırma gücüne sahip olmadığını bilir. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"(Ey Nebi!) De ki: Allah dilemedikçe ben kendime bir fayda sağlama veya kendimden bir zararı uzaklaştırma gücüne sahip değilim…"

Allah'ın kitabını okuyan, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in başkasından bir zararı uzaklaştırma veya başkasına bir fayda sağlama gücüne sahip olmadığını bilir. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"(Ey Nebi!) De ki: Ben sizden bir zararı uzaklaştırma veya size bir fayda sağlama gücüne sahip değilim…"

Allah'ın kitabını okuyan, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in kendisinin gaybı bilmediğini bilir. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"(Ey Nebi!) İşte bunlar, (Nuh ve onun kavmi hakkında anlattığımız bu kıssalar), sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir.Bundan önce onları ne sen biliyordun, ne de kavmin. O hâlde (kavminin seni yalanlamasına ve sana eziyet etmesine) sabret. Çünkü (dünya ve âhirette hayırlı) sonuç, Allah'a karşı gelmekten sakınanların olacaktır."

Allah Teâlâ yine şöyle buyurmuştur:

"(Ey Nebi!) De ki: Allah dilemedikçe ben kendime bir fayda sağlama veya kendimden bir zararı uzaklaştırma gücüne sahip değilim. Eğer ben gaybı biliyor olsaydım, daha çok hayır elde etmek isterdim ve bana kötülük dokunmazdı. Ben, (benim Allah'ın elçisi olduğuma) inanan bir topluluk için sadece (Allah'ın azabından uyaran) bir uyarıcı ve (O'nun cennetini müjdeleyen) bir müjdeciyim."

Allah'ın kitabını okuyan, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in, aşırı tasavvufçuların iddiâ ettikleri gibi velâyet yoluyla değil de nübüvvet ve risâlet yoluyla gaybın bazısını bildiğini bilir. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"(Ey Nebi! O müşriklere) de ki: Size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmiyorum ve ben size bir meleğim de demiyorum. Ben, bana vahyedilenden başkasına uymam.(Ey Nebi! O müşriklere) De ki: Görmeyen (Allah'ın âyetlerini görmeyen kâfir) ile gören (mü'min) bir olur mu? Hâlâ (Allah'ın âyetlerini) düşünmeyecek misiniz?"

Hz Muhammed
Aşırı tasavvufçular, evliyânın velâyet yoluyla gaybı bildiklerini söylemek için Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in nübüvvet ve risâlet yoluyla değil de velâyet yoluyla gaybı bildiğini iddiâ etmişlerdir. Allah Teâlâ onlara şöyle cevap vermiştir:

"Allah, müminleri bulunduğunuz hâl üzere bırakacak değildir; sonunda pisi temizden ayıracaktır. Bununla beraber Allah, size gaybı da bildirecek değildir. Fakat Allah, elçilerinden dilediğini seçer. O halde Allah'a ve elçilerine îmân edin. Eğer îmân eder ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız sizin için (Allah katında) büyük bir mükâfat vardır."

Allah Teâlâ yine şöyle buyurmuştur:

"O, gaybı bilendir. (Kullarından) hiç kimseye gaybını bildirmez. Ancak (risâlet görevi için) seçip razı olduğu bir elçiye (bazı gaybı bildirmesi) bunun dışındadır. Fakat elçinin önünde ve arkasında (onu cinlerden korumak için) gözetleyici (melek)ler yürütür (gönderir)."

Allah'ın kitabını okuyan, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in dîn kılma makamında olmadığını, O'nun ancak Allah Teâlâ'nın dîn kıldığı şeye uyan birisi olduğunu bilir. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"(Ey Nebi!) Sonra da seni dîn konusunda apaçık bir yola koyduk (bir şeriat sahibi kıldık). Sen o yola uy, bilmeyenlerin heva ve heveslerine uyma."

Allah Teâlâ yine şöyle buyurmuştur:

"(Ey Nebi!) Onlara (müşriklere) âyetlerimiz açık açık okunduğu zaman (öldükten sonra) bize kavuşmayı ummayanlar: Ya bundan başka bir Kur'an getir ya da bunu değiştir! dediler.(Ey Nebi!) De ki: Onu kendiliğim-den değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben, bana vahyolunandan başkasına uymam. Çünkü Rabbime isyan edersem elbette büyük günün azabından korkarım. (Ey Nebi!) De ki: Eğer Allah dileseydi onu (Kur'an'ı) size okumazdım, Allah da onu size bildirmezdi. Ben bundan (bana vahiy gelmeden) önce bir ömür boyu içinizde durmuştum. Hâla akıl erdiremiyor musunuz?"

Allah'ın kitabını okuyan, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in dîn kılma makamında olmadığını, O'nun ancak Allah Teâlâ'nın indirdiği şeyi tebliğ eden birisi olduğunu bilir. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"Ey elçi! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer (bu görevini) yapmayacak olursan, O'nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şüphesiz ki Allah, kâfir olan bir topluluğu doğru yola erdirmez."

Allah'ın kitabını okuyan, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in dîn kılma makamında olmadığını, O'nun ancak Allah Teâlâ'nın indirdiği şeyi açıklayan birisi olduğunu bilir. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"…(Ey Nebi!) İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman ve onların da (üzerinde) düşünmeleri için sana bu Zikr'i (Kur'an'ı) indirdik."

Allah'ın kitabını okuyan, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e uyan kimselerin inanç, amel, söz ve davranışlarının sağlam ve düzgün olduğunu bilir. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"... O halde Allah’a ve O'nun sözlerine inanan elçisine, o ümmî nebiye îmân edin ve O'na uyun (Allah’a itaat olan emirlerini yerine getirin) ki doğru yolu bulasınız."

Allah Teâlâ yine şöyle buyurmuştur:

"(Ey Nebi!) De ki: Allah'ı gerçekten seviyorsanız, bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah, (mü'min kullarının günahlarını) çok bağışlayıcı ve (onlara) çok merhametlidir."

Başka bir âyette şöyle buyurmuştur:


" Andolsun, Allah'ın elçisinde sizin için; Allah'a ve âhiret gününe kavuşmayı uman, Allah'ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır."



Yorum Gönder

Author Name

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *