Hz. Adem
"Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun? dediler. Allah da onlara: Sizin bilemiyeceğinizi her halde ben bilirim, dedi." (Bakara sûresi, âyet 30)

Bilindiği üzere, halife, vekil ve temsilci demektir. Allahü Teala, şu üzerinde yaşamakta olduğumuz yeryüzünde kendi iradesini temsil etmek üzere insanı yaratmış, orada ilâhî hükümranlığı yerine getirme görevini de ona vermiştir. 

Üzülerek ifade edelim ki, insanoğlu, zaman zaman hamlığının, cehlinin, bönlüğünün kurbanı olarak, yüce Allah'ın varlığı, birliği, yaratıcı oluşu hakkında şüpheye düşmekte, tereddütler içerisinde o güzel günlerini heba etmektedir. 

Halbu ki, hiç oraya, buraya koşuşturmadan, şek ve şüpheye düşmeden, Allah'ın, varlığını, birliğini, yaratıcı olduğunu tespit etmek için kendi yaratılışına, kendi vücud organizmasına bakmış olsaydı, düşünseydi, vallahi, hiç boş yere uğraş vermeyecek, sonunda kendi cismani hali kendisine Allah'ı bulduracaktı.

Bir kere, Adem'in biyolojik bedeninin bir anne ve baba olmaksızın balçıktan, biyolojik çamurdan yaratılması söz konusudur. Allah'ın bu yaratışında toprak ve sudan meydana gelen balçık şekillendirilmekte ve bu şekle önce can verilmekte, sonra ruh üflenmektedir.

Böylece ruh üflendikten sonra nefs meydana gelir. Böylece biyolojik bedenli, canlı, nefsli ve ruhlu bir yapı olarak insan ortaya çıkmaktadır. Elbette ki insanoğlunun bu yaratılışı, bir anda, hemencecik olmamıştır. Zamanlı olarak, basamak basamak olmuştur. Nitekim, ayeti kerime de bunu açıklamaktadır:

" O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra (kendine has bir şekilde) semaya yöneldi, onu yedi kat olarak yaratıp düzenledi (tanzim etti). O, her şeyi hakkıyla bilendir." (Bakara sûresi, âyet 29)
Şu ayeti kerime de, mevzumuzu daha aydınlığa kavuşturacak, insanın yaratılışını , mahiyetini daha net şekilde ortaya dökmektedir:

" İncire, zeytine, Sina dağına ve şu emîn beldeye yemin ederim ki, biz insanı en güzel biçimde yarattık.Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik." (Tîn sûresi, âyetler 1, 2, 3, 4, 5)

Âyeti kerimede de zikredildiği gibi, yüce Allah; insanı ruh ve beden kabiliyetleri bakımından canlıların en mükemmeli kılmıştır. Sûrede " en güzel biçimde yarattık" ifadesi bu hususu belirtmektedir. İnsan özgür iradesi ile ya bu yeteneklerini güzel kullanarak " kâmil insan " olacak, yahut da aksi yönü tutarak şuurlu varlıkların ve canlıların en aşağı mertebesinde yer alacaktır. 


"Fakat iman edip sâlih amel işleyenler için eksilmeyen devamlı bir ecir vardır." ( Tîn sûresi, âyet 6 )
" Artık bundan sonra, ceza günü konusunda seni kim yalanlayabilir?" ( Tîn sûresi, âyet 7 )
" Allah, hüküm verenlerin en üstünü değil midir?" ( Tîn sûresi, âyet 8) "

Adem, topraktan yaratılmıştır. Topraktan yaratılmaya toprağın su ile karıştırılması ile başlanılmış, toprak çamur haline getirilmiştir. Çamur ise adeta mayalanmaya bırakılarak organik maddelerin birbirleri ile toprağın içerisinde bulunan bakterilerin sürekli çoğalmaları ve onların oluşturduğu enzimlerle başlayan bir çok biyokimyasal olayın yürümesi için uygun ortam hazırlanmıştır. Çamur içerisinde " oldukça ehemmiyetli, uzun süren bakteriyel faaliyetlerin oluşması, DNA, RNA, protein sentezi gibi olayların, bu çamurda yer alabileceğini" bize düşündürmektedir.

Organik yönden zengin olan bu ortamda, uzunluğunu bilemediğimiz, ancak belki de en az 2 milyon yıl sonra- yeryüzünde insanın görülmesi yaklaşık 2 milyon yıl önce olmuştur- çok özel şartlarda insan hücresi oluşmuş ve bu insan hücresi yine çok özel şartlarda, ileri laboratuvar teknikleri ile donanmış Allah'ın özel olarak düzenlediği dünyadaki bir karında çoğalarak insanı oluşturmuştur.

Adem niçin topraktan yaratılmıştır?


Topraktan yaratılma ileri bir tekniktir. Topraktan yaratılma, sudan yaratılmaya göre daha ileri bir aşamadır. Bilim dünyasında, bilim adamlarının hemen hepsince kabul gören bu görüşün, ilk canlının suda oluşmuş olduğudur.

Canlılığın suda oluşması, suyun canlılık için ilk devirlerde en uygun ortam olmasındandır. Belki de bu özellik belirlemek için Kur'an'da "Her şeye sudan can verdik" mealinde bir ayetle, canlılığın bu devresine ve suyun önemine değinmektedir.

Canlılık suda oluştuktan sonra karaya çıkmış, karada yayılmaya başlamıştır. Hayat karalarda devam ederken suya ihtiyaç ortadan kalkmamıştır. Canlılığa halen su hayat vermekte, hücrede gözüken biyokimyasal reaksiyonların tümü sulu bir ortamda yürümektedir. Karadaki canlılar için susuz bir hayat düşünülemez.

Hayatın sudan karaya ayak basması, yaklaşık 500 milyon yılda olmuştur. Acaba canlılık niçin sudan karalara geçmiştir? Canlılığın sudan karaya ayak basması için her hangi bir bilimsel, makul gerekçe yoktur. Karaya geçerek yaşamak oldukça zahmetli, zor bir yaşama tarzıdır." ( 'Ol', Prof. Dr. C. Çevik, sayfa 140-141)

Ah keşke!.. Sudan karaya ayak basan, yaşamını genelde kara aleminde sürdüren şu insanoğlu, karayı veya tüm dünyayı güzel kullanmış, güzel yaşamış olsaydı!.. Kan, kıtal, haksızlık, vurma, kırma, " aşağıların aşağısına bürünmemiş" olsaydı!..

" Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir." (Nisâ sûresi, âyet 1) 

Elbette ki, insanoğlu, yeryüzünde boşuna yaratılmış, iş olsun kabilinden meydana getirilmiş bir varlık değildir. Üzerine almış olduğu yükümlülük, ona bam başka bir veçhe vermekte, dünyanın imarı, tüm kainatın dizayni onun omuzları arasındadır. Bilinmeyenleri araştırıp bulması, her an, her gün yeni yeni keşif ve icadlarda bulunması ve böylece hak yolda yürümesi onun başta gelen görevleri arasındadır. 

Bilhassa, günümüz Müslümanları geleneğe bağlı kalmadan, Kur'ânî emirler doğrultusunda hareket edip, çalışacak, yine aziz kitabımızda vurgulanan 750 civarındaki teknik, fen, bilim ile ilgili ayeti kerimelerin ne demek istediğini insanlığa taşıyacaklardır. 

Çünkü, Kur'an'da namazla, zekatla ilgili 30 küsur ayet mevcut iken, ellerde, kütüphanelerde mevcut kitapların sayısını ancak Allah bilmektedir!.. Ya, Kur'an'daki, bilimsel ayetler hakkında ortamda, kütüphanelerde, ellerde kaç adet kitap bulunmaktadır? 

Hiç yok denecek kadar azdır!.. Çünkü, yıllar yıllar oldu, aydın geçinen bir kısım zavallılar, Kur'an'dan kaçtılar, Kur'an'la aralarındaki bağı kopararak, ateizm, inkar, sekülerimz, nihilizm veya Allah'ı inkar yönünde her türlü hünerlerini gösterdiklerinden, bir türlü Kur'ânî gerçeklerle yüz yüze gelemediler. Rabbim!.. Kur'ân'la buluşan, görüşen, onu baş ucu kitabı yapan zümrelerden eylesin!.. Selam ve dua ile..
Şerafettin Özdemir

Yorum Gönder

Author Name

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *